Geçmişten bu güne sorguladığımız,
kolayca anlayamadığımız, çoğumuzun üzerine düşündüğü bir konudur dillerin ve
renklerin farklılığı...
Aynı ana babadan olmamıza rağmen nasıl
değişti dilimiz ve rengimiz?
“Göklerin ve yerin
yaratılması, renklerinizin ve dillerinizin farklılaştırılması (da) O'nun
alametlerindendir: bunda, kuşkusuz, (fıtri) bilgiye (anlama ve kavrama
yeteneğine) sahip insanlar için dersler vardır!” (RUM Suresi 22)
Dillerin ve renklerin
farklılığını düşündüğüm zamanlarda, Rum suresinin 22. Ayeti ile karşılaştığımda
hayret içerisinde kalmış ve bu ayeti merkeze alıp hemen bu konudaki araştırmaları
incelemeye başladım.
Allah, alemi muhteşem dizayn ile
yaratmış ve yaratmaya devam etmektedir. Etrafımızda gerçekleşen her şeyin
oluşumu belli sebeplere bağlıdır. Bu yüzden insan yeni bir şey ile karşılaştığı
zaman mutlaka sebep arama ihtiyacı duyar. Bu yaradılıştandır. Bir ana-babanın çocukları
ve torunları olan tüm insanlık, zaman geçtikçe ten renkleri ve konuştuğu
dillerin farklılığı bizi düşünmeye sevk ediyor. Acaba nasıl böyle olmuş?
Hz. Adem
‘in yaşadığı coğrafyaya bakıldığında, ilk insanların Arap yarımadasının batısı
ve Afrika kıtasının güney doğusunda yaşadığı anlaşılmaktadır. Biz bunu ilk ev
olan Kabe’nin, Hz. Adem tarafından inşa edildiğini Kur’an’ı Kerim’den biliyoruz.
“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette
Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.” (ALİ
İMRAN 96)
Bilimsel olarak baktığımızda da Afrika kıtasının güney doğusunda
yapılan araştırmalar, bulunan en eski insan fosili Etiyopya'da 2,8 milyon yıl önceye,
en eski taş alet ise Kenya'da 3,3 milyon yıl önceye ait olduğunu gösteriyor.
Şimdi belki şöyle bir soru sorabilirsiniz;
İlk insanlar nasıl oldu da hem Kızıl Deniz’in güney doğusunda,
hem de batısında yaşamışlar?
Kızıl Deniz, dünyanın en genç denizlerindendir. Muhtemelen insanın
yaradılışından sonra bölgede yaşanan büyük depremlerden dolayı Arap yarımadasını,
Afrika kıtasından ayırmıştır. Kızıl Denizi aradan alıp, Mekke’nin etrafına 100
km.’lik bir daire çizdiğimizde, insanlığın ilk yaşadığı yer olarak bilim
adamlarının ittifak ettiği yerleri de içine almış oluyoruz. Kabe’nin neden Mekke’de
olduğunu da böylece daha iyi anlıyoruz.
Şimdi gelelim konumuza. Esmer tenli insanların asıl vatanı
güneşi, ormanı, ve vahşi hayvanı bol olan bölgeler olduğunu görüyoruz. Bu insanlar
bu yörelere göç edip, nesiller boyunca genetik değişimler sonunda yaşadıkları
coğrafyaya uyumlu hale gelmişlerdir. Güneşte yanan bir kişinin derisinin kızarması
ve sonunda esmerleşmesi, Allah’ın bizim üzerimizde yarattığı bir koruma
mekanizmasıdır. Çünkü metabolizma, güneş
ışınlarını deriden geçişini azaltarak tıpta “melanin” denilen özel bir boya
maddesi üretiyormuş. Bunun sonucunda deri kızarıyor, kalınlaşıyor ve giderek
esmerleşiyormuş. Gelecek nesillerede bu özellik aktarılıyormuş… Afrika, Arabistan
gibi kızgın güneşli tropikal ve çöl iklimlerinin yaşandığı bölgelerde
yaşayanların siyah ya da koyu esmer renkli olmaları, canlı sistemin kendi
kendini koruma ve doğaya uyum sağlama mekanizmasına güzel bir örnektir.
Dillerin
farklılığına da şu şekilde yaklaşmak mümkündür: İnsanlar isteyerek veya
istemeyerek birbirlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Basit bir örnekle; koyuncular
açık arazilere giderken, keçiciler orman olan yerlere gitmiş olabilir. Bunun yanında
insandaki geçimsizlik, insanları birbirinden uzaklaştırmış olabilir. İnsanın
keşif merakı içinde olması bile, yeryüzüne yayılması için bir sebeptir. Birbirinden
ayrı bölgelerde yaşayan topluluklar, yeni yeni dil ve konuşma özellikleri geliştirmiştir.
Göç yolları ve coğrafi etkileşim incelendiğinde kök dil gruplarına rastlamak
mümkün. 8 milyarlık bu dev nüfus sadece 35 farklı dil grubuna dahil lisanları
kullanıyor. Tabii etimolojik kökenleri incelendiğinde bu dil grupları daha dar
gruplara indirgenebilir, ancak mevcut şartlar altında kullanılan lisanlar bu
dil gruplarına aittir. (diyor işin uzmanları)
Her insanın
gözün fark ettiği özel bir şekli, kulağın ayırdığı sesi vardır. Birbiri ile
aynı yüz, aynı ten, aynı ses, aynı konuşma hemen hemen yoktur. İşte bu, Allah’ın
kudretinin eseridir.
“Yeryüzündekilerin tümünü sizin için yaratan, sonra göğe
yönelerek onu yedi gök olarak düzenleyen O'dur: Nihayet her şeyin bilgisine
sahip olan da O'dur.” (BAKARA-29)
-Adnan UZUN



Yorumlar
Yorum Gönder